Bazen fırtına yarım bardak suda da kopar
Discovery’nin ikinci yarısıyla birlikte ters köşeler artık gelenek haline geldi. “Sıçrayan Hırs”ın üzerinden hızla geçecek olursak; ekip Defiant dosyasını çözmeyi başardı ama dosyanın büyük bölümünün gizlilik nedeniyle okunamaz halde olduğu anlaşıldı, Michael’in yansı evrende İmparatoriçe Georgiou’nun evlatlığı olduğu ortaya çıktı ama aralarındaki husumet nedeniyle Michael’i neredeyse ölüme götüren bu detay avantajdan çok dezavantajdı, Stemets’in yansı kopyası (tabii ki) şerefsiz çıktı, köle Saru afiyet oldu… Derken sonunda öyle bir ters kroşe geldi, ki şu ana kadar öğrendiğimiz her şeyi kökünden değiştirebilecek kadar önemliydi: Lorca, “karşının” kaptanı çıktı!
Michael ve Lorca mekikleriyle İmparatoriçe’nin gemisi Charon’a doğru yol alırken Lorca’nın “kimileri buna ‘bardağın yarısı dolu’ der” ifadesi, sonradan sezonun başlangıcından beri bıraktığını anladığımız kırıntıların belki de sonuncusuydu.
Charon’da ilk öğrendiğimiz şeylerden biri, yansı evrendeki Michael’ı İmparatoriçe Georgiou açısından tek değerli kılan şeyin beraberinde getirdiği ganimet Lorca olmadığı oldu. Meğerse bu yakada Michael, Georgiou’nun zamanında üzerine titrediği evlatlığıymış. Ve, kaderin cilvesine bakın, bu yakadaki Michael da kendi Georgiou’suna kazık atmış ve bu yüzden araları limoniymiş. Yansı evren imparatoriçesine kazık atan ikizinin cezasını üstlenmekle yüzleşen Michael, çareyi gerçeği açık etmekte buldu ve beraberinde başlayan pazarlıkta Georgiou’nun feda ettiği yedi lorduna karşılık spor motorunun şemalarını teklif etti.
Bu akıllıca bir fikir miydi, bilmiyorum? Zira, tüm politikası fetih üzerine kurulu imparatorluk spor motoru ile birlikte niyetini bozup birincil evrene pekâlâ dalabilir. Üstelik bunun için makul bir gerekçe aramaya dahi ihtiyacı olmaz, Kelpialıların soylarının tükeniyor olması bile kafi gelebilir. Michael’in da bunu gördüğünü ve bu nedenle spor motoru şemalarını teslim etmeyi gerçekten düşünmediğine inanıyorum. Öteki türlüsü bir tuhaf olur gibi.
“Misel”di, “masal” oldu
Sanırım geçtiğimiz hafta şakayla karışık ürettiğim “misel dünyası” teorisi, bu hafta kısmen de olsa tutturabildiğim tek şey oldu. Simyager Tilly’nin “miseli kökleyelim” metodu Stemets’in şansına sadece cildini değil, iç dünyasını da güzelleştirdi, karşısına doktoru çıkardı. Sevgili doktorun sayesinde de miselyumu asıl mahvedenin Stemets’in yansı kopyası olduğunu öğrendik.
Yansı Stemets miselyumu fazla zorlayınca sadece kendini bu dünyaya hapsetmekle kalmamış, aynı zamanda dengeleri de sarsmış. Sonra da birincil (ya da herhangi bir başka) evrendeki yansısının ister istemez aynı hataya düşeceğini tahmin ederek beklemeye başlamış. Kendisinden daha sonra gelecek yansının ondan daha fazlasını keşfetmiş olacağını umduğundan çıkış planını da bunun üzerine kurmuş. Her ne kadar Stemets’ten çok Tilly sayesinde olsa da, planı işe yaradı.
Bu sahnelerin bize asıl öğrettiğiyse, yansı evrende de birilerinin miselyumun farkında olduğu ve denemeler yaptığıydı. Yansı Stemets’in Charon’un şemasını gösteren ekranın aydınlattığı revirde uyanması, bana iki detayın birbiriyle bağlantılı olabileceğini düşündürttü. Buna yazının sonunda ayrıca değineceğim.
Ash ile akıl oyunları
Ash’in hayatı, Saru’nun neden olduğu anlaşılmayan ısrarlı çabasıyla kurtuldu. Neden olduğu anlaşılmayan diyorum, çünkü Saru aslında Ash olarak ekibe katılan kişinin gerçekte, kelimenin tam anlamıyla, insan kılığına girmiş bir Klingon casusu olduğunu artık biliyor. Buna rağmen tüm sağlık ekibiyle birlikte acılarını dindirmenin bir yolunu aramaya çalışması, Kelpialıların sıradışı vicdanlı varlıklar olmasıyla açıklanabilir belki. Eğer böyleyse Star Trek evreninde geriye kalan tüm türlere hemen her fırsatta erdemlilik dersi veren Dünyalılar ve Vuklanlılar’dan sonra yeni bir erdem timsalimiz daha oldu demektir.
Saru’nun L’Rell’in çare olabileceğini düşünmesi ne kadar mantıklıysa, ona güvenmesinin de o kadar saçma olduğunu düşünüyorum. Zafer uğruna sevgilisine Dünyalı bir askerin DNA’sından biçtiği insan gömleğini giydirecek kadar hırslı bir Klingon’un, onun benliğini yok edip geriye sadece Ash’in kalmasını sağlayacağı fikri pek inandırıcı gelmedi bana. Ayrıca, geriye kalana Ash demek ne derece mümkündür böyle bir durumda? Ne kadar güvenilir, o da meçhul. Neticede hokus pokusla aklını alırmış gibi yaparken, Voq’u sonradan tekrar uyandırabileceği derinliklere de gömmüş olabilir L’Rell. Kim bilebilir?
Ayna, ayna, söyle bana…
Gelelim bölümün en önemli ifşası olan Kaptan Lorca’nın aslında yansı evren sakini olması durumuna… Hatırlarsanız Star Trek’in geri dönüşü üzerine yazdığım yazıda Discovery kaptanının önceki serilerin kaptanlarına oranla bir tuhaf olduğundan, ahlaki temelleri bu kadar sallantıda olan bir kaptanı daha önce görmediğimizden bahsetmiştim. Bu durumu anlamak, açığa çıkan bu gerçekle şimdi daha kolay.
Lorca’nın başından beri yansı evren kaçkını olduğu gerçeği, onunla ilgili şu ana kadar öğrendiğimiz her şeyi sorgulamayı gerektiriyor. Örneğin; birincil evrendeki Lorca’nın USS Buran’ın kaptanıyken Klingonlarla girdiği çatışmada yenik düştüğünü ve teslim olmak yerine tüm gemiyi yok etmeyi tercih ederek gemide çatışmadan sağ kurtulan tek kişi olduğunu biliyorduk. Bugünkü Lorca’nın yansı evrenden geldiği bilgisi ışığında olayı tekrar düşünecek olursak, gemi gerçekte tamamen yok olurken birincil evrendeki Lorca’nın da aslında hayatını kaybetmiş ve yansı kopyanın bunu fırsat bilerek onun yerine geçmiş olması gayet mümkün görünüyor. Hatta kendi fırsatını yaratmış ve USS Buran’ın yok oluşu için çalışmış dahi olabilir.
Başkaldırdığı imparatorluğun yansı evrenin tamamında hüküm sürdüğü düşünülünce Lorca, ISS Buran'ın eşzamanlı yok oluşunun ardından İmparatoriçe'nin gazabından kurtulmak için kaçabileceği tek yerin paralel bir evren olduğuna inanmış olabilir. Henüz birincil evrene nasıl geçtiğini bilmiyoruz ama içimden bir ses Yansı Stemets’in bu işte bir parmağı olabileceğini ve Lorca ile işbirliği içinde olduğunu söylüyor.
Her durumda Lorca geçiş için gerekli koşullardan haberdardı. Bir zamanlar İmparatoriçe’nin sağ kolu olan Lorca’nın bu sayede Defiant’ın gizli dosyalarına tam erişiminin olduğunu ve oradaki bulgularla miselyum arasında bir ilişki kurduğunu varsaymak mümkün, zira Micheal’in Lorca ile ilişkili hafızasını tazelediği geri dönüşlerde Stemets’in seri sıçrayışlarının arkasında yatan nedenin de aslında Lorca’nın yansı evrene geçişin önünü açma çabası olduğunun ipuçlarını gördük. Bu da Lorca’nın miselyumun evrenler arası potansiyelinin farkında olduğunun, dolayısıyla Yansı Stemets’le bir bağının olabileceğinin göstergesi olarak kabul edilebilir.
Lorca’nın İmparatoriçe’ye karşı dev bir komplo peşinde olduğu ve bu komplonun her adımını ince ince hesapladığı aşikâr. Sezonun başında Burnham’ı hapiste çürümekten kurtarması gibi ilerleyen süreçte sınırlarını zorlayarak Stemets’i yakması da bu planın bir parçası. Eğer birincil evrene geçiş için Yansı Stemets’e de aynısını yaptıysa, artık dost olmayabilirler.
Ne Maddox’a ne de bacısına şefkat göstermemiş olsa da, Comtaxan paraziti DNA'sıyla melezlenmek üzere olan askerine “cesur ol” diyen tavrından Lorca’nın saf kötülükten ibaret olmadığını, hatta yansı evren koşulları çerçevesinde iyiler arasında yer aldığını düşünüyorum. Muhtemelen Lorca’ya ilişkin bir sonraki ters köşemiz, aslında yaşanabilir bir yansı evren için imparatorluğu yok etmeye çalışan bir devrimci olduğunu görmek olacak.
Bilinmeze yolculuk
Yeni bölüm hiç sormadığımız bir sorudan yola çıkarak bazı şeyleri açığa kavuştursa da yeni soruları beraberinde getirdi. Mesela Yansı Michael gerçekten mefta mı? Yoksa bir yerlerde saklanıyor ve sevgilisi Lorca’nın geri dönmesini mi bekliyor? Eğer böyleyse evrenler arasında transfer olması muhtemel kişi listemize Voq ile birlikte onu da ekleyebiliriz. Belki de Lorca her şeyi onu kurtarmak için yapıyor...
Denkleme yeni giren bir başka detay da ISS Charon’un ortasındaki dev ateş topu. Dizi boyunca birkaç kez vurgulandığı için ilerde bir şekilde konuya dahil edileceğini tahmin etmek zor değil fakat şu aşamada üzerine ne söylenebilir bilemiyorum.
Varsa teoriniz yorumlara bekleriz.