Tesadüflerin gücüne inanır mısınız? Bir insanı tanımanın, bir kitabı okumanın, bir mekânda bulunmanın tüm aleladeliğinin altında hayatınızı değiştirme kudretine sahip olduğuna ikna olmanızı sağlayacak bir deneyim yaşadınız mı hiç? Bazen öyle olur çünkü, ama bazen de olmaz işte. Bir film izlersiniz, hayatın anlamını çözdüğünüzü düşünürsünüz. Bir şarkıyla geceniz gündüz olur. Bazen de, tüm kendiliğindenliğiyle, öylece bir dizi düşüverir önünüze. İzlersiniz, hiçbir şey olmaz.
Zaman geçtikçe şakası kaçan bir dizi
Jonathan Maberry'nin çizgi romanından uyarlanan Netflix dizisi V Wars'un hayatımı değiştirmesi gibi bir beklentim elbette yoktu ama 10 saatimi vakfettiğim bir yapımı, izledikten üç gün gibi kısa bir süre sonra muazzam bir hızla unutmaya başlamak biraz üzüyor. Haliyle, bu yazıyı yazmaya karar verdiğim günden bugüne, kafamda biriktirdiğim müthiş komikli tespitlerin bir kısmı belleğimin dehlizlerinde çoktan kayboldu. Kan kaybeden şakalarımdan geriye kalanlarla bu yazının da sonunu getireceğiz umarım.
Daha yazıya başlar başlamaz diziye bir iki yumruk attım, bazı kalpler kırıldı farkındayım ama nihayetinde izlenmeyecek bir yapım da değil; bu gözler neler izledi, gişe uğruna helak olan ne vampirler gördü, üstelik V Wars konu itibarıyla fena sayılmaz. Olan biteni tartışmak için her zamanki gibi sürprizbozanlı bir sohbete buyurun lütfen.
Küresel ısınma ekseninde isabetli bir distopya
On yıl önce The Vampire Diaries'in Damon Salvatore'si olarak hayatımıza giren Ian Somerhalder'in canlandırdığı Dr. Luther Swann, iklim değişikliği üzerine çalışmalar yürüten bir bilim insanıdır. Vampir olduğu yıllarda adeta bir hanım ıslatan gibi ortalıklarda salındığını hatırladıkça doktor hallerinin sümsüklüğüne şaştığımız bu sürmeli gözlü güzel adam, kutuplardaki viral bir mevzunun gidişatındaki olası aksaklıkları keşfetmek üzere ebesinin hörekesine yollanır. Bu yolculukta kendisine eşlik etmesi için ise bir doktor ekibi, belki en azından bir adet bilim insanı talep etmek yerine yılların ayıramadığı dev ve bir o kadar da gangsta kankası Michael Fayne'i çağırmaya karar verir.
Nereden nereye be Ian...
Kutuplarda konuşlanmış ve alenen The Thing setinden modellenmiş mevzubahis araştırma tesisine gidip mekânda kimseyi bulamayan ikili, memleketlerine döndüklerinde yanlarında kimliği meçhul bir hastalık getirirler. Grip gibi başlayan, döne döne insanı insanlıktan çıkaran ve nihayetinde virüs değil prion olduğu anlaşılan bu musibet yerleştiği bedeni vampir etme kabiliyetine sahip milyon yıllık bir beladır aslında.
Eski vampirler yeni vampirlere karşı
Küresel ısınma nedeniyle uykusundan uyanan ve insanı DNA'sına göre vuran veya ıskalayan habis prionun insanlığın başına açtığı belayı izlerken yer yer Guillermo del Toro'nun –benim için hızlı başlayıp yarıda kalan– Strain'ini anmadım değil. Ancak V Wars'un ilginçliği, prion meselesinin ötesine geçmeyi maalesef başaramıyor. İnsanlığı "iyileştirmek" isteyen Doktor Swann ile vampirliğinden gurur duyan ve mağrur bir siyasi lider misali vampir kardeşlerini temsilen mecliste koltuk avına çıkan Gangsta Michael arasındaki hafif gerilimli seyreden birader aşkı bir süre sonra boğucu bir hal alıyor. Kendinizi "Bu iki adam bunca yıl nasıl can dostu oldu, birlikte nasıl uzun tatillere çıktı?" diye düşünmekten alamıyorsunuz.
Küresel ısınma ve prion gibi mevzulara bulaşması nedeniyle ilk bakışta göze hoş gelse de bölümlerde ilerledikçe sıradanlaşan, klişeleşen ve teatralleşen senaryosuyla izleyende beş dakikalık aralıklarla e-posta kontrol etme ve Instagram'a girme isteği uyandıran V Wars'un bir diğer başarısızlığı ise bana kalırsa oyuncu seçimi. Ian Somerhalder muhtemelen ikinci sezonla birlikte fallikleşecek bir karakterin ilk sezondaki henüz sümsük versiyonunu canlandırmak için biraz isabetsiz olmuş. Zaten hayli bulaşıcı bir prionun insanlığı tehdit ettiği bir ortamda, üzerinde beş dakika önce prion yüzünden deliren karısının kanıyla kaplı kıyafetlerle çocuğuna umarsızca sarılması da Somerhalder'ın doktorluk işini pek beceremediğinin açık bir ispatı.
Gitti çocuk.
Kötünün her koşulda kötü, iyininse sarsılmaz bir iradeyle iyi olduğu V Wars gibi diziler insanı öyle ya da böyle, bir bölüm veya üç bölüm sonra muhakkak sıkıyor. Karakterlerin ahlaki zırhlarının bu denli delinmez olması diyalogların ve karakterler arası ilişkilerin derinleşmesinin de önüne geçiyor üstelik. İlk sezonunun finalinde deri donuyla barfiks çekmesinden anladığımız kadarıyla Doktor Swann yeni sezonda biraz kaşarlanacak, kabuk bağlayacak ve oğlunun izini sürerken belki de ilk sezonda hiç yapmayacağı türden kötülükler yapacak... mı dersiniz? Bence yapmaz. Mal mal dolanır durur "öyle yapmayalım ayıp olur" diye. Sen de anca bu kadarlık adamsın işte doktor.
Dizinin üzerinden neredeyse bir aya yakın bir zaman geçmesi nedeniyle şakalarım bitti. Diziyi izlerken aklıma bir iki komikli cümle gelmişti ancak başrollerini Can Yaman ve Ozan Güven'in paylaştıkları The Witcher'ın ilk sezonunu bitirmek uğruna harcadığım enerjinin muazzamlığı nedeniyle güçten tamamen düştüğüm için su almaya gitmek bile gerçek bir mücadeleye dönüştü artık. Kusura bakmayın.
Fotoğraf (soldan sağa): Göztepeli Geralt, Can Yaman, Ozan Güven'e benzeyen büyücü adam, İçkiliydibilmemne.
Herkesin potansiyel hasta olmasıyla The Walking Dead'i, sentetik kanıyla ise True Blood'ı anımsatan ve bana zamanında gerçekten bu türe dair güzel yapımlar izlediğimi hatırlatan V Wars'a teşekkür ediyor ve ilk sezonun sonunda orta karar bir çıplaklık içerisinde gördüğümüz Dr. Luther Swann'ın ikinci sezon itibarıyla tamamen soyunmasını bekliyorum. Vampir yapımları arasında şüphesiz en epileptik etkilere sebep olan Twilight serisinin vampir Rosalie'si olması yetmezmiş gibi yılların vampiri Ian Somerhalder'ın da nikahlı karısı olan Nikki Reed'i ise ikinci sezonda daha fazla göreceğimizi düşünüyorum.
O kutlu gün geldiğinde, koşullar benim için müsait olursa ekranın başında olacağım. Bilirsiniz, severim boş işleri.