Ana Sayfaya Dön

In blood is boredom

Arzu Nilay Kocasu / diziler, van helsing

Sefer sayısının yarı yarıya düşürüldüğü yağmurlu bir sonbahar sabahı, işe gitmek için Mecidiyeköy Metrobüs İstasyonu'nda bekleyen insanları düşünün. Herkesin hedefi aynı ancak hepsi bu yolculukta yalnız. Yaklaşan motor sesi, şimdiden birbirlerinden nefret eden bu yabancılardan bazıları için mağlubiyetle sonuçlanacak bir yarışın başlama düdüğü. Vadedilen metrobüsteki koltuk sayısı, bekleyen kalabalığın tümünü memnun etmeye yetmeyecek. Şiddetli bir mücadelenin ardından bazıları kısmen rahat, bazılarıysa çile gibi bir yolculuğa çıkacaklar... bazılarının ise yola koyulacak kadar bile şansı olmayacak.

İşte Van Helsing, hayatlarının kalanını Mecidiyeköy Metrobüs İstasyonu'ndaki o mutsuz insanların yaşadıkları sonbahar sabahı gibi yaşamaya mahkûm olmuş bir grup insanın hikâyesini anlatıyor.

Van Helsing evrenini anlamak

Dünya'da her şey yolunda giderken, günün birinde bir yanardağ patlar. Küller atmosferi kaplayıp ortam iyice kararınca, o güne kadar gölgelere mahkûm yaşayan vampirler ortaya çıkıp kontrolü ele geçirirler.

van-helsing-01
Bir zamanlar rızkını gizli gizli, baygın junkie'lerde arayan Julius artık bir oturuşta koca bir insanı kana kana (gülüşmeler) içiyor.

Besin zincirinin tepesine vampirlerin yerleştiği bu yeni düzende, Axel adında eski bir deniz piyadesi yanında bir vampir (eskiden Axel'ın ekürisi olan bir doktor esasen; dönüşünce Axel öldürmeye kıyamamış, iki haftada bir kendi kanıyla besliyor tatlılığa bakar mısınız) ve vampirlerin Yükseliş'inden beri uykuda olan gizemli bir kadınla Seattle'ın bir hastanesinde hayatta kalmaya çalışmaktadır.

Müthiş şiştim şu anda hikâyeyi özetlerken, o yüzden burada duruyorum ve Axel'a yapılan haksızlığa dikkat çekmek üzere direksiyonu kırıyorum müsaadenizle. Bu noktadan sonra epey bir sürprizbozan olacak ama muhtemelen siz bunu çoktan tahmin etmiştiniz.

Bu Axel size ne etti kardeşim?

Van Helsing'in kanımca en kötü yanı, izlerken empati kurabileceğiniz tek bir karakterin dahi olmaması. Bir avuç meymenetsizin terk edilmiş bir hastanede karşılıklı kafa sikmesinden oluşan kurgusuyla dizi, bu bağlamda, gerçek bir hayal kırıklığı. Hikâyenin tek efendi adamı Axel ise yer yer nükseden denyoluğuyla dikkat çekiyor.

Van Helsing vesilesiyle zamanda biraz geriye gitmek isterim sizi de çok sıkmayacaksam. Bundan takribi on beş yıl önce, bizim lisenin o zamanki müdürü emekliliğe doğru iyice kafayı kırıp okulun kurallarına aykırı bir şeyler giyen falan varsa diye okul kapısının önünde nöbet tutmaya başlamıştı sabah akşam deli gibi. (Okul kazağı yerine şekilli hırka mı giydin? Confisqué güzel evladım. Ayakkabılar spor mu? Inadmissible çocuğum.) Axel da biraz bizim eski müdür gibi; kapıda büyük gerilim yaratıyor. Giren çıkamıyor, çıkan giremiyor. Gitmek isteyene de izin yok, girmek isteyene de. Zeki Demirkubuz'un kapıları misali tüm sezonun iskeletini oluşturan bu açıl-amay-an kapılar mevzusu sırf suni bir gerilim yaratsın diye diziye öyle eğreti bir şekilde yerleştirilmiş ki izlerken asabınız bozuluyor ister istemez.

Ancak Axel ne kadar denyo olsa da, etrafındakilerin kendisinden en az on kat daha denyo olmaları izleyeni şaşırtıyor. Yuvasını açtığı insanların her fırsatta adamın ağzına sıçmaları yetmezmiş gibi üç yıl boyunca götünü yıkadığı kadının ayılır ayılmaz adamcağıza köpek çekmesi ve öldürmek yerine aylarca kendi kanıyla beslediği vampir-doktorun yeniden insan olduktan sonra karşı karşıya kaldığı ilk krizde –çok kolaylıkla kurtarabileceği halde– Axel'ı ölüme terk etmesi biraz "gereksiz" değil mi?

Bugüne kadar öğrendiğimiz tüm post-apokaliptik senaryolar aslında bize şunu söylüyordu: zaman kötü, it kopukluk serbest, orman kanunları geçerli; kendine bir sürü bul ve o sürüyle birlikte hayatta kal. Normal koşullar altında birbirlerinin yüzüne bakmayacak insanların sırf hayatta kalmak için karşılıklı göt kollamaları gerektiğini söyleyen bilmem kaç nesillik bir tür anlatısının ardından, yola inatla bir arada devam eden bir grubun tüm sezon boyunca dalaşması ve asla tek bir konuda bile hemfikir olamaması bana pek makul gelmedi açıkçası.

Peki bu karakterler neden böyle davranıyorlar? Böyle davranıyorlar çünkü Van Helsing, bir şekilde, izleyiciye gerilim sunmak istiyor. Ancak "boku yemiş bir gezegende hayatta kalma savaşı" dediğimiz şey epeyce eski ve tekrara düşmeye müsait bir klişe olduğundan, vadedilen o gerilimi nasıl yaratacağını pek de bilemiyor.

O esnada, zincirin tepesinde

Vampir hikâyelerini çok severim. Interview with the Vampire'dan True Blood'a, Twilight'tan Vampire Diaries'e, Låt den rätte komma in'den Bakjwi'ye kadar iyi kötü demeden önüme gelen tüm vampir yapımlarını izlerim. Kurgu dünyada vampirin her türlüsünü tecrübe etmiş biri olarak şu vampirlerin zombileştirilmesi işine bir türlü alışamadım. Ancak Van Helsing'de biraz daha fazlası var. İyi beslenemedikleri için zombileşen vampirlere (tıpkı iZombie'de iyi beslenemedikleri için eski usül zombilere dönüşen zombiler gibi) ek olarak dizide bir de aklı başında gibi gözüken bir grup vampir var. Ancak, akılları başlarında mı gerçekten?

Öncelikle, vampir dünyasında akıllıyı akılsızdan nasıl ayıracağımızı iyice anlayalım: Akılsız vampirler, biraz da akılsız olmaları sebebiyle, vampirden ziyade zombi gibiler. Tek amaçları beslenmek. Bunu en vahşi yollardan, avlarına kafa göz dalarak gerçekleştirmeleriyse onların alametifarikası. Öte yandan akıllı vampirler, klas besleniyorlar.

van-helsing-03

Örneğin vampir hiyerarşisinin başındaki Dmitri Bey, Dmitri Bey'in hanımı ve kız kardeşi kan içecekleri zaman dolaptan Dmitri Bey'in anasının çarlık döneminden kalma 84 parça porselen yemek takımını çıkarıyorlar.

van-helsing-02

Rammstein'ın kayıp davulcusu gibi ortalıkta gezinen Oedipus Julius ise aşırı derecede akıllı bir vampir olduğu için kurbanlarının kanını efendi efendi pipetten içiyor.

Bir iki ters köşe

Van Helsing'de izlerken şaşırtan bir iki an da var tabii, yok değil. Kahpe doktorun Axel'i radyasyonlu ortamda vampirin tekiyle ölüme terk etmesi bunlardan biri. Elbette, buradaki şaşkınlık, daha ziyade hareketin manasızlığından. Grubun en işe yarayan karakterini -muhtemelen geçici bir süreliğine de olsa- senaryoda böyle malca harcamalarının tek nedeni Axel'i oynayan adamın yapımcıyla kavga etmiş olması falan olabilir ancak. Başka bir açıklama bulamıyorum doktorun bu gereksiz hareketi için.

Dizideki bir diğer ters köşeyse Lâl Sam'in seri katil olması. Elbette hepimiz katilin John olmadığını anlamıştık ama yine de Sam değildir diye düşünmüştüm açıkçası. Benim katil adayım herkese atar yapan, yanardağın patlamasıyla birlikte sonsuz PMS'e mahkûm edilmiş sarışın kadındı. Yanıldım. Yendin beni Van Helsing.

Bu arada, şimdi aklıma geldi keyiflendim. Kötekçi Vanessa ile Nirvana Mohamad Lâl Sam'i ormanda kötürüm edip "bırak acı çeksin köpek" diye fukara sümüğü misali terk ediyorlar ya hani, ne kadar salaklar değil mi adamın vampir olup üstlerine çökebileceğini hiç düşünmüyorlar? Senarist resmen demiş ki "ben bu Lâl Sam'i vampir etmek istiyorum; benim gözümde akılsız vampir kadar aklı olmayan seyirciye şaşırtmacalı bir senaryo yazayım da öyle vampir edeyim". Kötekçi Vanessa'nın biraz aklı olsa Lâl Sam'i önce ısırıp sonra kötürüm eder, olası bir vampirleşme riskinin önüne geçerdi. Ya da sık kafasına geç git, neyin şovu?

Neyse, ters köşelerden devam edeyim mi? Dev bir ters köşe: Nirvana Mohamad. Öncelikle, Kurt Cobain seven biri nasıl böyle dev götoş olabilir aklım almıyor? Gerçi belki de dizideki en anlaşılır götoşluk buydu, hakkını yemeyeyim. Ama kadını yakalattırıp prangalara vurdurduktan sonra "son bir kere bak yüzüme Vanessa" diye Ümit Besen'lik yapmanın açıklaması yok. Çıkar o Nirvana t-shirt'ünü köpek. Nirvana Mohamad'in kız kardeşinin rahat yaşamı seçmesiyse bence elbette ters köşe değildi. Sınırsız yeşil elmaya erişimin olduğu yataklı odayı bırakıp seninle sokaklarda bokunu mu yiyecekti ey şaşkın Mohamad?

Ters köşeleri, kanımca en büyüğüyle sonlandırayım: Kötekçi Vanessa'nın vampiri insana çevirmesi. Bence çok güzel bir "twist", insana dönüştürülen ex-vampirin yeniden vampir olamaması da eğlenceli olmuş. Bu kadar kıymetli bir kanı Seattle'ın o sakin hastanesinde işleyip bu kandan bir ilaç üretmek yerine öküz gibi ellerinde sopalarla bin tane deli vampirin arasına dalmalarına ise bir şey diyemeyeceğim.

İlk sezon biterken...

SyFy'ın 2016 yapımı Van Helsing biraz şüpheyle başladığım bir diziydi, pek coşku yaşatmadan öylece başlayıp bitti. Dizinin ikinci sezonu halihazırda yayınlanıyor; izleyip hikâyenin nereye evrildiğini göreceğiz. Ancak aşırı teatral vampirleri, son derece suni gerilimleri ve akılsız baş karakterleriyle Van Helsing, dizi izlemeye pek vakit ayıramayanlar için talihsiz bir seçim olabilir.

Kim bilir, belki Kötekçi Vanessa beni ikinci sezonda utandırır; boynumu büküp gelirim buralara.

O zamana kadar, iyi seyirler.

We are the Arzu. Lower your shields and surrender your ships. We will add your biological and technological distinctiveness to our own. Your culture will adapt to service us. Resistance is futile.