Ana Sayfaya Dön

Açmayın dedeler

Arzu Nilay Kocasu / diziler, dark

Netflix'in Baran bo Odar imzalı yeni orijinal dizisi Dark, son günlerin en meşhur yapımlarından. Karakterler arasındaki yaklaşık bir asırlık ilişkiyle beyin yakan ve içinde bolca dede paradoksu barındıran dizi kimileri için son haftaların en heyecan verici gelişmesi olsa da eminim ki içinizden bazıları vakti zamanında ülkemiz sinemasının bu mevzulara çok daha derinlemesine daldığını hatırlayacaklardır.

Ey Netflix, biz paradoksun kralını yıllar önce gördük.

Winden'de neler oluyor?

Yıl 2019. Almanya'nın küçük kasabası Winden, Kasım 2019'u epey yağmurlu geçirmektedir. Kasaba sakinlerinden Erik isimli bir çocuğun kaybolmasıyla bölgede tırmanan gerilim, Mikkel adında ikinci bir çocuğun kaybolmasıyla doruk noktasına ulaşır. Kasabadaki bir grup insan bir yandan kayıpların, diğer yandan ise 33 yıl sonra kendini yineliyormuş gibi gözüken bir fenomenin ardındaki zamanlar arası gizemi çözmeye girişirler.

Burada duruyorum artık zira bu diziyi alışıldık yöntemlerle özetlemek pek mümkün değil takdir edersiniz ki, o nedenle biraz daha kendime göre bir yol izleyeceğim. Öncelikle, sizler için naçizane bir tablo (buradan sonrası artık hep sürprizbozan, haberiniz olsun) yaptım. Hatam varsa affola.

dark-netflix-01

Dark gözlemlediğim kadarıyla birkaç gündür çok konuşuluyor, anlayabildiğim kadarıyla ise izleyenler tarafından beğenildi. Açıkçası çoğunluğun kararı bu yöndeyse, ben kısmen de olsa azınlıkta kalmış olabilirim.

Bu tatminsizliğimin ilk sebebi, esasında, yukarıdaki tabloda yatıyor. Dizideki bu her şeyin birbirine bağlı olma hali, başlangıçta ilginç gelse de bir noktadan sonra beni boğdu. Kim kimin dayısıydı, kim kime kayınço... Takip etmeye çalışırken biraz sıkıldım. İnanır mısınız, 1986 yılına yapılan ilk ziyareti imdb açıp izledim ve dizi bittikten sonra yaptığım bir Dark sohbetinde bu çareye başvuran tek kişi olmadığımı gördüm.

Mikkel'in aslında Michael olduğunu benim gibi henüz ikinci bölümden tahmin ettiyseniz ve gizemli adamın Jonas olabileceğine dair bir iki ipucu yakaladıysanız Dark'ın size vadettiği tek gerçek heyecan karakterler arası ilişkilerin ikircikliliği seviyesinde sıkışıp kalıyor. Bu da, zaman yolculuğu mevzusunun özüne dair pek tatmin edici ipuçları bulamayan bir izleyici olarak beni biraz şişirdi.

Bir paradokslar evreni

Tabii, Dark'ı basit bir dramaya indirgemek ona haksızlık etmek olur. Dizinin temeli zamanda yolculuk üzerine kurulu. Ancak burada da tüm şaşırtmacalar ister istemez paradokslar temelinde olduğundan, zaman yolculuğunu konu alan neredeyse tüm yapımlar gibi, Dark da sakata gelmekten kurtulamıyor.

Dark'taki zaman yolculuğu hikâyesini kabaca hatırlayalım: Winden kasabasına 50'lerde bir nükleer santral kurulmuş. Santralde 1986 yılında bir kaza olmuş ve böylelikle zamanda yolculuğu mümkün kılan bir solucan deliği -ve denyo gibi taşın çiçeğin altına sakladıkları ekstra nükleer atıklar- oluşmuş. Zaman üç boyutlu bir mefhum olduğundan yolculuk hem geleceğe hem de geçmişe gerçekleşiyor. Evreni oluşturan tüm gezegenler her 33 yılda bir tamamen özdeş bir konuma geldiklerinden ise yolculuk 33 yıllık aralıklarla yapılabiliyor ancak. Noah diye bir rahip var, zamanda yolculuğu mümkün kılan nükleer enerjiyi harlamak için bir cihaz yapmış; sağdan soldan kaçırdığı çocukların beynini eme eme zamanda yolculuk ediyor. (Halihazırda bir solucan deliği var ise çocukların beynini emmeye ne gerek var, bu delik nükleer enerjiyle değil de Noah'ın çocuklarıyla mı açıldı falan oralar bende biraz flu kusuruma bakmazsınız.)

Hikâyenin sunduğu bu çatının altındaki neredeyse tüm gelişmeler ise dede paradoksu. Ulrich mesela, yürüyen bir paradoks. Sanki 1986'da kafasına sıksalar her şey yoluna girecek gibi ancak mesele bu değil. Bana kalırsa Dark'taki esas mesele, bir yandan paradoksların sorun yaratmayacağını söylerken ("geçmişin geleceği değiştirebileceği gibi gelecek de geçmişi değiştirebilir" diyor saatçi adam çünkü) diğer yandan bir paradoksa neden olmama gayretine kasması (yetişkin Jonas'ın genç Jonas'a söylediklerini hatırlayalım. Tabii yetişkin Jonas'ın bu tavırları dizinin senaryosundaki bir özensizlik değil de sadece yetişkin Jonas'ın biraz mal olması şeklinde de açıklanabilir.)

Bu diziden ne anladık?

Papaz Efendi Noah'ın sözüne inanacak olursak her şeyin müsebbibi Jonas. Ancak 1986 yılındaki patlama olmasaydı Jonas'ın hayatta bile olmayacağını düşünecek olursak adama biraz haksızlık ediyor gibi geliyor bana. Hem zaten Noah kim? Sen kimsin Noah? Bir ihtimal, Tronte'nin babası olabilir ve evladının kolunda epey bir sigara söndürmüş olması mümkün. Dizi her şeyi birbirine bağlamakta o denli ısrarcı ki, Noah bir şekilde Bartosz falan çıkarsa hiç şaşırmam.

Noah'ın kimliğinin açıklanmaması Dark'ın karanlıkta bıraktığı tek mevzu değil. Michael'in neden intihar ettiğini de henüz anlamadık. Paradoks yaratmamak için intihar mektubunun Mikkel kaybolmadan önce açılmasını istemediğini anlıyoruz ama kendisini neden öldürdü bilen varsa beri gelsin. (Sebebi bunalım çıkarsa kızarım).

Alexander / Boris'in hikâyesi nedir? Bu konuyu ikinci sezon için ayırmışlar anladığım kadarıyla, aynı şekilde sezon finali de "ikinci sezon kesin bekliyoruz muhakkak gelin" der gibi, aferin Baran bo Odar. Giderken yanımıza ilk sezondan bir iki malzeme verselerdi de kendimizi diziye biraz hâkim hissetseydik.

Bu diziden "gerçekten" ne anladık?

  • Hannah sen bir kahpesin.
  • Ulrich ve Katharina, siz de birer zorbasınız.
  • Franziska, sen galiba para karşılığı erkeklerle birlikte oluyorsun kasabadan kaçabilmek için.
  • Magnus, sen yoğun emosun.
  • Yasin sen ne tatlı bir çocuktun keşke ölmeseydin.
  • Regina ben seni seviyor gibiyim, sana hep zulmetmişler neden gitmedin o kasabadan?
  • Bartosz sen arkadaşın akıl hastanesindeyken adamın sevgilisiyle çıkmaya başlamışsın neyin şovundasın okul girişinde "buraya bir daha gelme" diye posta koyuyorsun sen kimsin köpek?
  • Erik senin yokluğun Mikkel'in mevzusu patlayınca kaynadı çünkü sen fakir bir uyuşturucu satıcısıydın, Mikkel ise bir polisin oğlu.
  • Martha seni diziye boşluk doldur diye koymuşlar senin o tiyatro sahnelerinde diziyi durdurmadan kalkıp çay demledim, meyve doğradım ben hep.

Bir sezonun sonu

Velhasıl Dark'ın aksaklıkları var, yok değil. Yine de güzel bir teşebbüs, gerçekten iyi bir atmosfer ve hoş müzikleri olan bir dizi olduğunu eklemeden geçmek istemem. Elbette izlemeye devam edeceğim.

İkinci sezonu beklerken vedamı, dizinin o çok hoş OST'siyle yapıyorum.

Herkese iyi seyirler diliyorum.

We are the Arzu. Lower your shields and surrender your ships. We will add your biological and technological distinctiveness to our own. Your culture will adapt to service us. Resistance is futile.

Sonraki Makale

In blood is boredom