Kardeşi kardeşe kırdıran George R. R. Martin tarafından yazılan, 1980 yılında kısa öykü olarak yayımlandıktan bir yıl sonra genişletilmiş versiyonu okurlarla buluşan ve 1987 yılında beyazperdeye uyarlanarak dört gibi düşük bir IMDb puanıyla magmaya çakılan Nightflyers, 2018 yılında SyFy Channel tarafından bu kez dizi formatında bilim kurgu severlerin karşısına çıktı...
...ve görünüşe göre pek beğenilmedi. Elbette Nightflyers'ı beğenip beğenmemek onu izleyen gözlerin diziden ne beklediğine ve beklentilerinin ne kadarını görebildiğine göre değişir. Ancak, SyFy Channel ve Netflix'te boy göstermesine rağmen istenen ilgiye mazhar olamayan dizinin ikinci sezonu görmeyeceği kesinleşti.
Neden böyle oldu? Birlikte anlamaya çalışalım. Sürprizbozanlar var, anlarsınız ya.
Bilinmeze yolculuk
Dünya'nın hafiften çükü tutmasıyla türü tehlikeye giren insanoğlunun yok oluşunu engellemek için yüzünü yıldızlara çeviren Prometheus kılıklı bilim insanı Karl D'Branin, uzayın derinliklerinden aldığı bir sinyalin gezegenin kurtuluşu için aradığı cevap olabileceğine inanır.
Benziyor gibi?
Belli ki uzaya şakır şukur gemi yollanan bir gelecekte, formüllerle sunduğu teorisi bilim camiası tarafından "Ne diyo lan bu deli?" gibi müthiş bilimsel bir argümanla savuşturulan Prometheus D'Branin, yine de hayalini kurduğu, görünüşe göre varlıklarından haberdar oldukları halde kendileriyle iletişim kurmaya tenezzül etmeyen uzaylıların peşinden eski sevgili gibi koşturma planında kendisine yardımcı olacak gemiyi bulur: Nightflyers.
Uzayın en cabbar kaptanı, çıplak yumruklarıyla uzaylı dev kertenkeleleri dize getiren büyük başkan Kaptan Kirk'ün yanında yalnızca miço olabilecek Roy Eris'in kaptanlığında yol alan gemide Prometheus D'Brien'a uzay yolculuğu için tasarlanmış mermersi bedeniyle tam bir aşk kadını olan Melantha Jhirl, her gece kamarasında cigaralanırcasına bir zenobiyolog Rowan, uzaylılarla ilk teması kurmak için yardıma geldiği halde tüm ekip tarafından öldürülmek istenen telepat Thale ve dadısı Doktor Agatha Matheson, on bölüm boyunca bir öroyinman misali gemiye bağlanıp anlaşılmaz el hareketleriyle sıkıcı hayatına cila çeken Lommie ve üzerinden çıkarmadığı gudubet takım elbisesiyle görene "Bu nasıl uzay dizisi?" diye sorduran Amiş Hasan kılıklı kaptan yamağı Auggie eşlik eder.
Uzayın en gerçekçi dövüşü.
Bir kere bile "ya bu adamlar bizimle cidden iletişim kurmak istemiyorlarsa" diye düşünmeksizin amansızca peşine düştükleri uzaylılara ulaşmak için tüm imkânlarını seferber eden ekibin yoluna kötücül bir güç tarafından taş konulur. Bu güç, beden ölümü gerçekleştikten sonra zihnini gemisine yükleten Cynthia, yani Kaptan Roy Eris'in anasıdır. HAL 9000 gibi bir şey beklediniz ama öyle değil işte. Gemi, kaptanın anası çıkıyor. Hem de ne ana, dünyanın en kötü anası olduğu yetmezmiş gibi neden böyle kötü olduğunu da tam olarak anlayamadığımız bir ana bu.
Elbette, kitabı okumadığım için hikâyenin hakkını yiyor olabilirim. Belki bazı detaylar, ikinci sezonda anlatılmak üzere kasten karanlıkta bırakılmıştır. Ancak Cynthia gibi Disney kötüsünü andıran türde karikatüral bir karakter gördüğümde bu kötülüğün sebebini az da olsa öğrenmek istiyorum ki hikâyeyi hevesle izlemeye devam edebileyim.
Çocukken babasından zulüm gördüğü gerekçesiyle kötü olabileceğinin sinyalleri verilen Cynthia kötü bir yaşam formu olmaktan adeta zevk alıyor, kötülüklerine başka bedenleri alet ediyor, kendisine beslediği aşk nedeniyle toplu katliam yapmayı göze alan Amiş Hasan'ı bile –adam kurtarma podunun tek kişilik olduğunu ve Cynthia'nın kendisini diğerleriyle birlikte ölüme terk edeceğini anladığında– yüzünde en habis ifadeyle "sen kimsin ki benimle gelecek köpek" diye eziklemekten üşenmiyor. Bu arada, kaptan öldüğünde geminin idaresini devralacak rütbede bir adam gemide kurtarma podu olduğunu nasıl bilmez o da ayrı bir muamma. Seni o göreve nasıl atadılar Amiş Hasan, bakan yeğeni misin?
Mal.
Uzayda aşk sarmalı
Bir sahne, içinde yer aldığı yapımda anlatılan hikâyeye anlamlı bir katkı sağlamıyorsa, o sahneyi neden izliyoruz? Evet, Mermer Kadın Melantha Jhirl'i gördüğümüz neredeyse her seferinde maruz kaldığımız anlamsız aşk ve seks sahnelerinden bahsediyorum. J. J. Abrams'lı Star Trek'in de ikinci sezon itibarıyla iyice bokunu çıkaracak gibi durduğu bu gönül ilişkileri bu tür yapımların sırtında bir kambur çoğu zaman.
Kaptan Picard'ın Number One'ı William Riker da tam bir kadın avcısıydı ve tek geceliğinden fırtınalı aşkına her yolun yolcusuydu. Ancak adamı gördüğümüz her sahnede yatakta birileriyle dilleşmiyordu. Uzay yolculuğu için tasarlanmış bir karakterin genetik olarak mükemmelleştirilmiş bedenini sadece sevişirken görmek beni üzüyor. Sırf toplumsal cinsiyet kıskacına takılmamak için iş olsun diye hemcinsleriyle seviştirilen kadın ve adamlar görmekten de yıldım. Anladık, LGBTİ destekçisisiniz, artık biraz bilim kurgu izleyebilir miyiz?
Mermer Kadın Melantha, ölü sevgilisinin robot bedeninden ağlayarak hesap soruyor.
Kardeşler arası aşk her ne kadar George R. R. Martin'in alametifarikası olsa da Nightflyers ayarında bir dizide böyle bir detay görmek şaşırtmadı desem yalan olur. Nightflyers Game of Thrones'dan farklı olarak uzayda geçen bir bilim kurgu olduğu için kardeşler de Gemi Kadın Cynthia'nın DNA'sından modellenen iki yapay insan olmuş elbette. Ya, işte öyle. İnsan gibi ama değil gibi de. Çünkü bilim kurgu sonuçta.
Kardeş olduklarını öğrenince Yeşilçam usulü kahrolmalarınaysa anlam vermek imkânsız. Eğer ikinci sezon olsaydı dizinin ilk bölümü fanustaki kaptanın, kardeşine "Şimdi mahallelinin yüzüne nasıl bakacağız? Bakkal Hüseyin bir daha bize ekmek satar mı sandın?" diye sormasıyla başlasa şaşırtmazdı.
"But I'm a creep, I'm a weirdo... What the hell am I doing here? I don't belong here."
Her işte bir hayır vardır
Dizi ikinci sezonu görmedi ama olsun. İte kaka da olsa on bölüm izledik, oyalandık. Sağ olsunlar.
Karısının ve doğmamış bebesinin ölümüyle çıldırdığını gördükleri halde, gemideki bir profesyonelden psikolojik destek sunmak yerine "sen ne badireler atlatmış adamsın bu da geçer koçum" deyip yolladıkları Rowan'ın kafayı yiyip toplu katliam yapmasını takiben adamı hafta sonu eve geç geldiği için ebeveynleri tarafından cezalandırılmış bir çocuk gibi kamarasına gönderen insanlardan dünyayı kurtarmalarını beklemek biraz fantezi olurdu. Başarısız olduklarını göremeden dizinin sonlanması hayırlı olmuştur belki.