Ana Sayfaya Dön

Cinler azapta

Arzu Nilay Kocasu / diziler, jinn

İşte size saçma bir soru: Sizin tanıdığınız ama sizi tanımayan biriyle aynı ortamda olduğunuzu düşünün. Örneğin, ünlü bir simayla tuvalet kuyruğundasınız. Siz onu tanıyorsunuz ama o sizi tanımıyor. O kişiyle konuşmanız gerektiğini hisseder misiniz? Belki bir "merhaba" ya da hevesli bir "nasılsınız"? Hatta işi biraz daha ileriye götürüp, o kişiye doğrudan adıyla hitap etmek istediğiniz olur mu? "Merhaba X Hanım, nasılsınız?" gibi bir şeyler mesela.

Elbette hiçbir şey söylememek de mümkün. Şöyle bir düşününce, neden söyleyesiniz ki değil mi? Bu insanın adını biliyor olmanız, onu tanıdığınız anlamına gelir mi gerçekten? Madem birileri birilerine selam verecek, neden o size vermesin?

Velhasıl bir insanın kim olduğunu bilmemiz, onu bizim arkadaşımız kılmasa da, bizi sanki o da bizi tanıyormuş gibi davranmaya teşvik ediyor sanırım. Benimle birlikte herkesin tanıdığı bir insanla tuvalet kuyruğunda beklerken o insana selam vermemenin kabalık olabileceğini düşündüğüm zamanlar oluyor; sanki o insanı "tanımazdan geliyormuşum" gibi. Ne demeye çalıştığımı umarım anlatabilmişimdir.

Neyse, bu sorunun cevabını zihinlerimizde netliğe kavuşturacak bilişsel sürecin ilk adımını attığımıza göre artık –bu soruyla hiçbir alakası olmayan– esas konuya geçebiliriz: Jinn.

Beş bölümlük bir işkence

Netflix'in ilk orijinal Arap dizisi Jinn, Petra'ya okul gezisine giden bir grup liselinin cinlerle giriştiği antin kuntin mücadeleyi anlatıyor. Dizinin esas kızı Mira'nın iki farklı erkekle öpüşmesi nedeniyle dizinin memleketi Ürdün'de büyük tartışmalara yol açan ve yükselen sansür nidaları vesilesiyle adını geniş çevrelere duyuran Jinn'in elindeki konuşmaya değer tek şey de maalesef bu aslında. Yani, demek istediğim o ki, dizinin bir numarası yok. İlk iki bölümünü can çekişerek izledikten sonra kalan üç bölümü iş yaparken yalnızca dinlediğim ve beş bölümü takribi üç ay gibi akıllara zarar bir sürede bitirmeyi başarabildiğim bu aşırı derecede başarısız cinli radyo tiyatrosundan bende geriye kalanları sizlerle de paylaşayım ki o güzel zamanınızı böyle boş işlere harcamayın.

Evet, bir grup liseli Petra'ya okul gezisine gider demiştik. Antik ve cinli bir kent olan Petra'ya yaptıkları yolculuğu itlik ve serserilik için fırsat gören Richie, Fahed, Tareq ve Omar sınıfın ezik çocuğu Yassin'i mağaranın tekinin içindeki çukura atıp bira çakmaya giderler. Vera adında bir sınıf arkadaşı Yassin'e yardım etmeye gelir ama kızın içine aslında kötü bir cin girmiştir ve bu kötü cinin şeytani planları vardır yoksa çiçek gibi kız bu sümsüğe yardıma niye gelsin değil mi? Anca içine cin girince işte...

Neyse, Yassin'in nemesisi Tareq o günün akşamında ölür. Bu esnada Fahed, sevgilisi Mira'yla sevişmek için ortam kollamaktadır ve neden bu işi son derece cinli ve antik olan Petra'da yapmasındır ki değil mi? Ey Ürdün, öpüşme sahnesine yükseleceğine incir ağacı görseler yapacakları ilk iş dibine işemek olacak bu gençliğin cinli mevzulara duyduğu ilgisizliğe, bilgisizliğe yüksel. Yazıklar olsun size Richie, Fahed, Tareq ve Omar. Neyse ki Mira "Aşkım ilk seferimizi taş üstünde mi yapacağız, ben en azından yatak olur diye düşünmüştüm" diyerek Fahed'in cinsel birleşme teklifini reddeder de ekip daha ilk bölümden iddialı çarpılmalar yaşamaz.

Okul gezisinden Tareq'ın cansız bedenini arkalarında bırakarak dönen ekibin okuldayken de burnu boktan kurtulmaz ve Yassin'e yamuk yapan serseri ekibin üyelerinin başına bir bir fenalıklar gelmeye başlar. Yassin'in hayli karikatüral kötülükteki üvey babası da ölür. Evet arkadaşlar, daha fazla devam edemeyeceğim işte durumu anladınız kabaca, bunların hepsini cin yapıyor yani. O esnada denkleme Keras diye bir cin daha giriyor ki bu iyi cin. Cinler arası bir gerilim yükseliyor ve bu esnada Mira Keras ile öpüşüyor çünkü ne de olsa gençlik dizisi yani birileri illa birilerini öpmeli anlarsınız ya.

netflix-jinn-yassinin-babasi Yassin'in üvey babası. Üstünde beyaz atleti, kolunda dövmesi, elinde sigara ve viskisi, boynunda altın zinciri ve suratında at hırsızı ifadesiyle hayırsız itin teki olduğunu izleyiciye repliksiz anlatmayı başarıyor.

Bu cinler ne istiyor?

Elbette tüm bu olan bitenin bir açıklaması var, yok değil. Radyo tiyatrosunun sonuna yaklaşırken, Vera'nın içindeki kötü cinin esas niyetinin Yassin ile birleşmek olduğunu öğreniyoruz. Eğer Yassin bunu kabul etmezse, cin Petra'ya dönüp yeni birini bulmak zorunda kalacak. Anladığım kadarıyla birleşme için karşı tarafın rıza göstermesi gerekiyor ki bu da cinlerin insanlardan çok daha medeni olduklarının bir ispatı işte arkadaşlar. Birleşme olduğunda cin ile insan aynı bedeni paylaşıyorlar ama idarenin kimde olduğu meçhul, herhalde cindedir yoksa neden bu kadar tatava edilsin değil mi?

Bundan nereden baksanız on yıl önce, o zamanlar can dostum olan bir arkadaşımla Semum'u izlemeye sinemaya gitmiştik. Yeni evlerine taşınan bir çiftin başından geçen cinli mevzuları anlatan bir filmdi. Film o kadar kötüydü ki gülüşmeler bir süre sonra sohbete dönüştü, sinema salonundaki herkes tek yürek oldu. Kimisi çalan telefonunu açıp sevdikleriyle konuştu kimisi yan koltuktaki yabancıyla filmi yorumlamaya girişti. İşte öyle kötü bir filmdi Semum.

Jinn, Semum'dan daha kötü. Bence izlemeseniz de olur. İlla cinli içerik tüketmek istiyorsanız Under the Shadow fena bir seçenek sayılmaz. Kötü ruh filmi arayışındakiler için ise tavsiyem Verónica. Yok efendim ben gerçekten ruhumu sıkıştıracak kalitede bir korku filmi izlemek istiyorum diyorsanız It Follows'u izlemenizi öneririm.

Son olarak; sadece bir korku filmi değil tek plan çekilmiş bir korku sanatı olan Mahi va Gorbeh ufkunu genişletmek isteyen tüm sinefillere tavsiyemdir.

We are the Arzu. Lower your shields and surrender your ships. We will add your biological and technological distinctiveness to our own. Your culture will adapt to service us. Resistance is futile.

Sonraki Makale

Bir Habil ile Kabil hikâyesi