Tatil bitti, yeniden mesai. Sakar bir elin ayarsız marifetiyle suyu tezgâha taşan bir bardak misali dertleri üzerine yağdıran memleket, henüz ayağının ucuyla dibe değmediysen, batmakta olsan bile haline şükretmek zorunda bırakıyor seni. Sıcak havada kirpiklerinden damlayan terin yaktığı hafif çapaklı gözlerinle ilk duraktan binenlere vadedilen boş koltuğu metrobüs kapılarını açmadan görüp iyice bellemeye çabalıyorsun. Elf gözlerin görse hobbit ayakların yetişebilecek mi etrafını saran onca sırtlanın yarın yokmuşçasına atladığı o vahaya?
Hayatının en verimli yıllarını bir başkası için feda etmeden önce, bir yabancının koltukaltında gideceğin daha kim bilir kaç duraklık yolun var. Yıllarca bekleyeceksin o koltukaltının gölgesinde, üstelik bunu yapabildiğin için kendini şanslı hissedeceksin. Yoldayken değil belki ama kiranı öderken, faturaları yatırdığında, sinemaya gittiğinde mesela, koca tatili karttan çektirdikten sonra aynı karta birkaç akşam yemeğinin yükünü bindirmeyi başardığında şanslı hissedeceksin.
Bir zamanlar kendi kendine daha iyisini hak ettiğini söylerken, daha kötüsü olmasın diyorsun artık. Gönülsüzce parçası olmaya çabaladığın, sırf ayak uydurabilmek için kendine ihanet ettiğin tüm bu vasatlığa inat sana ait kısacık bir ânı kendine özgü kılmak istiyorsun, istiyorsun istemesine ama tüm "prêt-à-porter" özgünlükler o vasatlığın dayattığı beğenilere göre hazırlanıyor işte. Hiçbiri senin üzerine olmayacak. Olsun, seneye de giyersin.
Ne büyük vasatlıklar içinde yaşıyorsun bu hayatı... Bunca vasatlığın arasında, üstelik nasıl olacağını az çok bile bile, Hakan: Muhafız'ın ikinci sezonunu izliyorsun. Deli misin ayol?
Verdiğimiz sözlerin bedeli
Hakan: Muhafız'ın ilk sezonunu izlemiş, vasat bir yapımla da olsa Netflix Originals evrenine dahil olduğumuz için memnuniyet duyarak ve ikinci sezonu izlemeye kararlı bir halde uygulamadan çıkış yapmıştım.
Kendime ve tahminen ağırlıklı olarak birinci dereceden akrabalarımdan oluşan takipçilerime verdiğim sözü tutarak dizinin ikinci sezonunu izledim ve açık konuşmak gerekirse birinci sezondan da vasat buldum. İzlerken yer yer "Ulan yaş oldu otuz üç, hayatımı boşa mı harcıyorum?" diye düşünüp diziyi kapattım. Şaka değil. Bu şekilde ara verdiğim bölümleri, hayatımı tamamen boşa harcamamak için, iş yaparken arkada dönecek şekilde yeniden açıp izledim ve bitirdim.
İşte böyle arkadaşlar, verdiğimiz sözleri tutmak için ne taklalar atıyor, ne çileler çekiyoruz görüyorsunuz. Neyse, dizinin ikinci sezonunu bir şekilde bitirmeyi başardım ancak tüm enerjimi diziyi bitirebilmek için harcadığımdan bu sefer de yazacak gücü toplayabilmek için beklemek zorunda kaldım. Neredeyse iki aylık bir Muhafız molasının ardından nihayet buradayım; rezervler inanılmaz boşalmış, gelmek uzun sürdü.
İkinci sezondan geriye kalanlar
İlk sezonun sonunda; Muhafız'ın Acun Ilıcalı'dan modellenen patronu The Okan Yalabık kendisi gibi bir Ölümsüz olan karısı Rüya ile birlikte tüm Ölümsüzleri uykularından uyandırmış, Muhafız'ın ölmek üzere olan sevgilisi de Ölümsüz Yalabık'ın kanıyla hayata tutunmuştu.
İkinci sezonda da birtakım şeyler oluyor ancak, samimiyetle, pek hatırlamıyorum. Gözlerimi kapatıyorum, bundan neredeyse 20 yıl önce ve yalnızca bir kere izlediğim Gary Oldman filmi Sid and Nancy'den sahneler daha dün izlemişim gibi kafamda canlanıyor ama Hakan: Muhafız'ın ikinci sezonunda neler olduğunu bütünlüklü bir şekilde anlatabilecek kadar hatırlamıyorum.
Leon: Sevginin Gücü
Bakın bu kadar iyi bir kompozisyonu dünyanın en afili müzelerindeki tablolarda bile bulamazsınız: Ölümsüz'ü öldürmeye çükko tabancayla gelen bir kadın, omzuna saplanan kurşun yüzünden on beş saniyede ölümün eşiğine gelen bir Muhafız ve bir adet boş duran dayı.
Elbette bunu dizinin başarısızlığı olarak görmek mümkün. Öte yandan, belki de bu bir başarıdır. Yaşandı ve bitti yani, anlatabiliyor muyum? Bu vasat ikinci sezon, beynimde neredeyse hiç yer işgal etmiyor. Girdiği gibi çıktı hayatımdan, ardında iyi veya kötü hiçbir şey bırakmadı.
Keşke herkes böyle olsa. Teşekkürler Muhafız.